Giriş
Probiyotikler; enfeksiyona ve hastalıklara sebep olan bakterilerin aksine, sindirim sistemi ve deri başta olmak üzere çeşitli vücut sistemlerinin dengeli biçimde çalışmasına yardımcı olan yararlı bakteri ve mayalardır. Zararlı bakterilerin hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılmasında da önemli rol oynarlar. Probiyotikler, vücutta ve yoğurt, kefir, tarhana, boza, turşu, sucuk gibi fermente gıdalarda doğal olarak bulunurlar.
İlk olarak 1965 yılında tanımlanan probiyotik kelimesi, Latince “pro” ve “bios” köklerinden türetilmiş ve “yaşam için” anlamına gelmektedir. FAO/WHO’ya göre probiyotik, yeterli miktarlarda uygulandığında konakçıya sağlık yararı sağlayan canlı sindirim kanalı mikroorganizmaları veya bu mikroorganizmalara ait ürünlerdir.
Türk Gıda Kodeksi’nde probiyotik mikroorganizma tanımı şu şekilde yapılmaktadır: ‘Probiyotik mikroorganizma, gıdalarla alınan ve yeterli miktarlarda alındığında bağırsak mikroflorasını düzenleyip konakçının sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır.’
Probiyotikler, “bağırsaktaki mikrobiyal dengeyi koruyan ve geliştiren, bu sayede tüketicinin sağlığına yararlı olan canlı mikrobiyal gıda katkıları” şeklinde de tanımlanır.
Bağırsağımızdaki farklı çeşit mikroorganizma toplulukları, birçok metabolik işleve sahip olan bağırsak floramızı oluşturur.
Fonksiyonel gıda bileşenleri olarak nitelenen probiyotik bakterilerin mide-bağırsak sistemi açısından önemli etkileri bulunmaktadır. Probiyotiklerin sağlığa faydalı etkilerini ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma bulunmaktadır. Araştırmalar, probiyotiklerin bağırsak rahatsızlıkları, Helicobacter pylori kaynaklı rahatsızlıklar, mide ve böbrek rahatsızlıkları, laktoz intoleransı, kolon kanseri, alerjik reaksiyonlar ve yüksek kolesterol seviyeleri gibi çeşitli rahatsızlıklar üzerinde iyileştirici etkilere sahip olduklarını, karaciğeri koruduğunu, gıdalarla alınan alerjenlerle savaşarak zararlı maddeleri temizlediğini ortaya koymuştur.
Özet olarak, probiyotikler, bağırsak sistemini düzenlemeye, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Bağırsak duvarını güçlendirir, kanser riskini azaltır, kalp ve böbrek hastalıklarına karşı koruyucu etkiye sahiptir. Probiyotik mikroorganizmaların, sindirim sisteminden kilo kontrolüne, insülin direncinden karbonhidrat emilimine kadar vücudumuz için birçok faydası vardır.
Vücudumuzun ikinci beyni olarak da adlandırılan bağırsak sistemi için probiyotiklerin günlük diyetimizle mutlaka yeterli miktarlarda alınması gerekmektedir.
Mikrobiyota/Mikrobiyom, Mikrobiyal Flora
Vücudumuzda, mikrobiyota/mikrobiyom adı verilen bir sistem yer alır. İnsan vücudundaki tüm mikroplar (bakteriler, mantarlar, virüsler, protoza, vb.) bu sistemin bir parçasıdır ve her insanın vücut mikrobiyotası farklıdır.
Bu mikrobiyotada yer alan yararlı bakteriler; insan sağlığına katkıda bulunan, iç organlarda yaşamını sürdüren, tüketilmesinde sakınca olmayan mikroorganizmalardır. Bu özellikleri sebebiyle, insan vücudunda herhangi bir sebeple sayıları azaldığında gerek yediğimiz bazı fermente gıdalarla gerekse de takviye edici gıdalarla desteklenebilirler.
Sindirim sisteminin genel görevi, yiyeceklerdeki besin maddelerinin sindirimini ve absorbsiyonunu sağlayarak dolaşıma vermektir.
Yüzey alanı yaklaşık 250-400 m2 civarında olan sindirim kanalı, solunum sisteminden sonra vücudumuzun en geniş ikinci yüzeyidir. Vücudumuza dışarıdan alınan yiyecek ve içecekler ile organizmamıza yararlı maddelerle birlikte zararlı kimyasallar, bakteriler, virüsler, mantarlar ve mayalar da alınmaktadır.
İnsan vücudunun yaklaşık 2 m2’si deri, 300 m2’si ise mukozal yüzey ile kaplıdır. Deri ve mukozal yüzeylerde insan hücrelerinden daha fazla sayıda bakteri yaşar. İnsan vücudu, yaklaşık 400-500 türden 1014 adet (100 trilyon) mikroorganizma ve 1013 (10 trilyon) adet de memeli hücrelerinden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsan vücudunun bakterilerin hayatta kalması için uygun şartlara sahip olan ve dış ortamın etkisi altındaki gastrointestinal sistemde, deride, ürogenital sistemde, ağız ve burun boşluklarında çok fazla sayıda ve çeşitlilikte bakteri yerleşik olarak bulunmaktadır.
Bağırsağımızdaki farklı çeşit mikroorganizma toplulukları birçok metabolik işleve sahip olan bağırsak floramızı oluşturuyor. Mikrobiyal flora, insan vücudunda yukarıda belirtilen bölgelerde gruplanmış, organizmaya zarar vermeksizin hatta bazı yararlar sağlayarak, organizma ile bir arada yaşayan mikroorganizma topluluklarından oluşan, vücudun normal florasıdır. Mikrobiyal flora, kalıcı ve geçici olmak üzere iki grupta değerlendirilir.
Kalıcı Flora, belirli bölgelerde genellikle değişmeyen, kısa süreli ortadan kaldırılsa bile yeniden oluşabilen, süreklilik gösteren mikroorganizma topluluğudur.
Geçici Flora ise, çoğu hastalık oluşturmayan, bazen patojen olabilen, birkaç saatten birkaç haftaya kadar değişebilen sürelerde organizmada kalabilen mikroorganizma topluluğudur.
Kalıcı florayı oluşturan üyeler ortadan kalktığında, geçici flora çoğalır, kolonize olur ve hastalık yapıcı özellik kazanabilirler.
Bağırsaktaki kalıcı flora üyeleri K vitamini sentezi ve besinlerin absorbsiyonunda rol alırlar. Mukoza ve deride “bakteriyal interferans” mekanizması ile patojen bakterilerin kolonizasyonunu engellerler. Bakteriyosin üreterek bazı bakterilerin üremesinin önüne geçerler.
Gastrointestinal sistem (GIS), insan vücudunda sindirim sisteminin tüm organlarını içeren ağızdan anüse kadar uzanan yoldur. Temel görevi ağız ile anüs arasında; çiğneme, sindirim, emilim ve boşaltım gibi işlemlerdir.
GIS, doğum sırasında sterildir. Doğum sonrasında saatler içerisinde mikroorganizmalar ile kolonize olur. GIS’in kolonizasyonu, çeşitli etmenlerin dinamik bir etkileşimiyle oluşan ve hayat boyu sabit kalan karmaşık bir olaydır.
Floranın kaynağı; bebeğin doğum sırasında yuttuğu annenin vajinal ve fekal florası ile doğum sonrası temas ettiği çevresindeki kişilerde bulunan mikroorganizmalardır.
Doğumdan sonraki 48. saatte kalın bağırsakta; Enterobakterler, Stafilokoklar ve Streptokoklar bulunmaktadır. Bebek anne sütü aldıkça bu patojen mikroorganizmalar (E. coli, Streptococcus ve Clostridia) azalırken, Bifidobakterilerin sayısı artmaya başlar. Kalın bağırsakta 2. ve 5. günlerde oluşan Bifidobakterilerin, 1. haftadan sonra gaita florasına hakim olduğu belirlenmiştir. Bağırsaklarda Bifidobakterilerin varlığı ve artışı, bu bireylerin sağlıklı olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Doğumdan sonra florayı oluşturan bakterilerin türü ve miktarına çok sayıda faktör etki eder. Bunlar, annenin aldığı besinler, probiyotik alıp almaması, doğum şekli (vajinal veya cerrahi), gebelik yaşı, bebeğin anne sütü veya mama ile beslenmesi (beslenme şekli) gibi faktörlerdir.
Yukarıda sayılan faktörler dışında bağırsak mikrobiyal florasını etkileyen diğer etmenler şunlardır: Cinsiyet, yaşanan coğrafya, stres, egzersiz alışkanlığı, hastalıklar, ilaç kullanımı, antibiyotik kullanımı, genetik potansiyel.
Özet olarak, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için sağlıklı ve fonksiyonel bir gastrointestinal sisteme sahip olması gerekmektedir. Bunun sağlanması da intestinal mikroflora ile olmaktadır. İdeal bir intestinal mikroflora için de diyetimizde probiyotik mikroorganizmalar ile bunların çoğalmasını sağlayan besin unsurlarının (prebiyotiklerin) bir arada bulunması gerekmektedir.
Probiyotik Nedir?
Probiyotikler, ağız yoluyla yeterli miktarda alındığında konağın sağlığını olumlu yönde etkileyen, kelime anlamı “yaşam için” olan canlı mikroorganizmalardır. Son yıllarda, bağırsakların genel sağlığımız üzerindeki etkisi net olarak ortaya kondukça probiyotikler adından en sık bahsedilen ürünlerden biri haline geldi.
Bazı bakteri cinsleri ağırlıklı olarak probiyotik kapsamına girmesine ve kullanılmasına rağmen bazı maya ve küfler de bu kapsamda yer alırlar. Probiyotik olarak kullanılan mikroorganizmaların en önemlileri Laktobasiller ve Bifidobakterilerdir.
Probiyotik olarak kullanılan bazı mikroorganizma cins ve türlerine topluca aşağıda yer verilmiştir.
Lactobacillus Türleri Lactobacillus bulgaricus Lactobacillus lactis Lactobacillus acidophilus Lactobacillus gasseri Lactobacillus cellebiosus Lactobacillus delbrueckii Lactobacillus reuteri Lactobacillus curvatus Lactobacillus casei Lactobacillus paracasei Lactobacillus fermentum Lactobacillus plantarum Lactobacillus johnsonii Lactobacillus rhamnosus Lactobacillus helveticus Lactobacillus salivarius | Bifidobacterium Türleri Bifidobacterium bifidum Bifidobacterium breve Bifidobacterium adolescentis Bifidobacterium infantis Bifidobacterium longum Bifidobacterium thermophilum Bifidobacterium longum Bifidobacterium animalis Bifidobacterium animalis spp. lactis |
Bacillus Türleri Bacillus cereaus Toyoi sporları Bacillus subtilis Bacillus pumilus Bacillus lentus Bacillus licheniformis Bacillus coagulans | Streptococcus Türleri Streptococcus cremoris Streptococcus thermophilus Streptococcus intermedius Streptococcus lactis Streptococcus diacetilactis |
Pediococcus Türleri Pediococcus cerevisiae Pediococcus acidilactici Pediococcus pentosaceus | Bacteriodes Türleri Bacteriodes capillus Bacteriodes suis Bacteriodes ruminicola Bacteriodes amylophilus |
Propionibacterium Türleri Propionibacterium shermanii Propionibacterium freudenreichii | Leuconostoc Türleri Leuconostoc mesenteroides |
Küfler Aspergillus niger Aspergillus oryzae | Mayalar Saccharomyces cerevisiae (Boulardii) Candida torulopsis |
Probiyotikler bağışıklık ve sindirim sistemleri ile ilişkilendirilen, bağırsaklardaki mikrobiyal dengeyi düzenleyen canlı mikroorganizmalardır. Yapılan son bilimsel araştırmalar ile probiyotiklerin vücut sağlığı ve sindirim sistemi açısından rolü belirgin bir şekilde ortaya konmuştur.
Yaklaşık 3000 civarında probiyotik mikroorganizma türü vardır. Yaygın olarak kullanılan probiyotik bakteriler, laktik asit bakterileri ile bifidobakterileridir. Genelde canlı halde dondurularak kurutulan mikroorganizmalar vücuda alındığında, sindirim sistemimizde tamamen aktif hale gelirler.
Laktik asit bakterilerinin ürettikleri laktik asit, kötü bakteri popülasyonunu (patojen mikroorganizmaları) kontrol etmeye yardımcı olur. Ayrıca, laktik asit kaslarda yakıt görevi görür ve vücudun mineral emilimini arttırır. Bifidobakteriler ise, bağışıklık sistemine destek olur. Bağırsaktaki zararlı bakterilerin büyümesini sınırlar ve salgıladıkları laktaz enzimi ile laktozu parçalarlar. Bifidobakterilerin kanıtlanmış antibakteriyel etkinlikleri, laktik asit, asetik asit, bakteriyosinler gibi maddeleri üretmelerine dayanır. Bu asitler bağırsak ortamındaki pH’ı düşürerek, patojen mikroorganizmaların çoğalmasını engeller.
Prebiyotik Nedir?
Probiyotik mikroorganizmalara besin sağlayarak, onların selektif olarak büyüme ve gelişimini sağlayan, aktivitelerini arttıran, sindirilemeyen karbonhidrat bileşilenlerine prebiyotik madde denir. Prebiyotikler, ince bağırsakta sindirilmeden direkt kalın bağırsağa geçen ve bağırsaktaki bakterilerin çoğalmasını ve etkinliğini olumlu yönde etkileyerek konağın sağlığını iyileştiren besin öğeleridir.
Prebiyotikler, intestinal florada bulunan bir tür veya sınırlı sayıdaki birkaç tür mikroorganizmanın (probiyotiklerin) çoğalmasını ve/veya aktivitesini seçici olarak aktive ederek konağın sağlığını olumlu yönde etkileyebilen gıda bileşenleridir. Prebiyotikler kolondaki yararlı mikroflora (Lactobacillus, Bifidobacterium gibi) tarafından selektif olarak kullanılırken toksin üreten Clostridium’lar, proteolitik Bacteriodes’ler ve toksijenik Escherichia coli gibi potansiyel patojen mikroorganizmaların çoğalmasını engellemektedirler.
Yapılan bir çok çalışmada, probiyotik mikroorganizmaların, probiyotik özelliklerini daha iyi ortaya koyabilmeleri için prebiyotiklerle desteklenmesi gerektiği ortaya konmuştur.
Besinlerde bulunan prebiyotikler şunlardır: inülin, polidekstroz, laktuloz, oligosakkaritler, frukto-oligosakkaritler, galakto-oligosakkaritler, izomalto-oligosakkaritler, gluko-oligosakkaritler. Prebiyotikçe zengin yiyecekler, yer elması, soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, hindiba, keten tohumu, arpa ve yulaftır.
Besinler ile alınan, mide ve ince bağırsakta sindirilemeyen prebiyotikler, kolon mikroflorası için substrat görevi görürler. İlgili olarak kolon bakterilerince fermente edilirler. Fermantasyon neticesi açığa çıkan metabolitler, mikroflora için enerji kaynağı oluşturur. Prebiyotiklerin fermantasyonu ile açığa çıkan laktik asit, asetik asit, bakteriyosin, laktaz gibi ürünler, ayrıca konak için de yararlı olabilmektedir. Prebiyotiklerin kullanımı ile intestinal florada konak için sağlıklı bir durum yaratılarak; bazı hastalıkların hem tedavisi hem de önlenmesi mümkün hale gelebilmektedir.
Besin öğelerinin, prebiyotik olarak kabul edilebilmesi için şu özelliklere sahip olması gereklidir:
a- Mide ve ince bağırsakta hidrolize olmamalı, adsorbe edilmemelidir.
b- Kolon mikroflorasındaki yararlı mikroorganizmalar için seçici olmalı ve onların çoğalmalarını uyarabilmelidir.
c- Florayı sağlıklı bir kompozisyona sahip olacak şekilde değiştirmeli ve konak için yararlı lokal ve sistemik etkiler yapmalıdır.
Prebiyotiklerin yararlı etkileri
Prebiyotik bileşenlerin sağladığı yararlı etkiler şöyle sıralanabilir:
Mikrofloranın kompozisyonunu ve aktivitesini olumlu yönde etkiler, patojen mikroorganizmaların çoğalmasını önleyerek intestinal ve ekstraintestinal enfeksiyonu gelişme riskini azaltır, konağın immün sistemini güçlendirir, kolon kanser gelişim riskini azaltır, bağırsak hareketlerini düzenler, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimini ve biyoyararlanımını artırır ve kan kolesterol ve trigliserid düzeylerini olumlu yönde düzenler.
Probiyotik Mikroorganizmaların Özellikleri
Probiyotik bakteriler için optimum gelişim sıcaklığı 35-43°C ve pH’sı 5.5-7.0 aralıklarıdır. Ortam pH’sının 4.5-5’den düşük ve 8-8.5’dan yüksek olduğu durumlarda gelişmeleri yavaşlamaktadır. Bifidobakteriler, glikozu asetik asit ve laktik asite dönüştürürler. Probiyotik bakteriler mide asitliğine, safra tuzuna ve lizozim enzimine diğer bakterilere nazaran daha dayanıklıdırlar. Probiyotik bakteriler; laktik asit, asetik asit, bakteriyosin gibi antimikrobiyal maddeler üreterek, bağırsaklarda istenmeyen mikroorganizmaların çoğalma hızını kontrol altında tutarlar.
Probiyotik olarak kullanılacak mikroorganizmalarda şu özelliklerin olması gerekir:
-Güvenilir olmalıdır, yan etki oluşturmamalıdır.
-Stabil olmalıdır, düşük pH ve safra tuzları gibi olumsuz çevre koşullarından etkilenmeden bağırsakta metabolize olmalıdır.
Probiyotik bakteriler, midenin asidik ortamında hayatta kalabilmelidirler. Sağlıklı insanlarda mide pH’ı yaklaşık 2-2,5’dir. Lactobacillus acidophilus ve Lactobacillus gasseri asidik şartlar altında en az 90 dakika kalır, bu da bağırsakta bulunan aktif bölgelere ulaşması için yeterlidir.
-Kanserojenik/karsinojenik ve patojenik bakterilere antagonist etkili olmalıdır.
-Antimikrobiyal maddeler üretmelidir.
-Antibiyotiklere dirençli olmalıdır. Antibiyotik kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklarda bağırsak florasını düzeltmek için kullanılabileceğinden, bağırsaktaki antibiyotiklere dayanıklı olmalıdır.
-Gıdalara ilave edildiğinde gıda kalitesini düşürmemelidir.
-Probiyotik bakteriler, biyolojik etki gösterebilmeleri için mutlaka bağırsak mukozasına tutunabilme yeteneğine sahip olmalıdırlar.
Bağırsağa ulaşan probiyotik bakterilerin ilk temas yüzeyi mukus tabakasıdır. Mukus tabakasına ve epitel yüzeylere probiyotik mikroorganizmaların kolonize olabilmeleri için yapışmaları gerekmektedir. Yapışmadan sonra bağırsak yüzeyine kolonize olan probiyotikler, patojen mikroorganizmalar için bariyer oluşturur. Kolonize olan probiyotikler, ürettikleri antimikrobiyal maddelerle bağırsak yüzeyini patojenlerin zararlı etkilerinden korumaktadırlar.
Probiyotik bakterilerin yapışma aktiviteleri için gerekli olan mekanizmaların türler arasında farklılık gösterdiği ortaya konmuştur. Bakteriyel yapışmaya kollagen, laminin, fibronektin, hücre yüzeyindeki bileşimler ya da proteoglikanlar gibi ekstraselüler matriks bileşenlerinin aracılık ettiği belirlenmiştir.
Probiyotikler bugün için birçok hastalıkta veya patolojik durumda kullanılmaktadırlar. Kullanıldıkları alanlar şunlardır:
- Beslenme: Daha iyi sindirebilme, bazı vitamin ve minerallerin emilimini artırma,
- Kabızlık: Bağırsak motilitesini düzenleme,
- Enfeksiyonları önleme ve tedavi etme,
- Rota virüs ishali,
- Seyahate bağlı ishal,
- Antibiyotiklerle (Colostridium difficile) ilişkili ishal,
- Helicobacter pylori’ye bağlı mide rahatsızlığı,
- Hastane enfeksiyonları.
- Diş çürüklerinin önlenmesi,
- Laktoz intoleransının önlenmesi,
- Serum kolesterol düzeyinin düşürülmesi,
- Karaciğer ve böbreğin katabolik yükünün azaltılması,
- Kanser oluşumunun azaltılması,
- Inflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisi ve atakların önlenmesi,
- Alerjik hastalıkların engellenmesi,
- İmmün sisteminin güçlendirilmesi.
Bifidobakterilerin Probiyotik Açıdan Önemi
Bifidobakterilerin probiyotik açıdan önemi şu şekilde özetlenebilir;
– Antikanserojenik (antikanser) aktivite:
Kolonda bulunan istenmeyen bakterilerin birçoğu, prokarsinojenleri (kanser oncül maddeleri) –gıdalarda bulunan veya gıdadaki istenmeyen bakterilerin metabolizma faaliyetleri sırasında üretilen- aktive edecek enzimlere sahiptir. Karsinojenlerin aktive edilmesi, kolon kanserine neden olabilmektedir.
Probiyotik mikroorganizmalar; mutajenleri bağlama, karsinojenlerin aktivitesini engelleme (inaktif hale getirme), bağırsak mikroorganizmalarının ürettiği karsinojen üreten enzimleri inhibe etme ve bağışıklık sistemini güçlendirme özelliklerine sahiptirler.
Bifidobakterlerin kanıtlanmış antibakteriyel etkinlikleri, laktik asit, asetik asit, bakteriyosinler gibi maddeleri üretmelerine bağlıdır. Bu bileşenler bağırsak ortamının pH’ını düşürerek mikroorganizmaların çoğalmasını engeller.
İn vivo ve in vitro olarak yapılan bir çok araştırmada, Bifidobakterilerin antimutajenik ve antikanserojenik etkiye sahip oldukları ortaya konmuştur. B. longum’un, kolon, böbrek ve göğüs kanserini teşvik eden ‘‘2-amino-3-metil-imidazol quinoline’’ (IQ)’ yu inhibe ettiği ya da azalttığı ortaya konmuştur. Ayrıca B. longum’un, kolonda çoğunlukla glukuronit konjugelerin hidrolizinden sorumlu olan β-glukuronidaz aktivitesini azaltarak toksik ve kanserojenik maddelerin oluşmasını önlediği belirlenmiştir.
– Bağışıklık sistemini aktifleştirme etkileri: Bifidobakterilerin değişik immunolojik fonksiyonlarının mitojenik, makrofaj ve antikor üretimini teşvik etme ile antitümör etkilerinin olduğu ortaya konmuştur. Bunlara ilaveten probiyotiklerin, enfeksiyon ve tümör oluşumuna karşı spesifik olmayan savunma mekanizmasını güçlendirmesi, antijene özgü immün yanıta yardımcı etki IgA üretimini artırması ve beyaz kan hücrelerinin fagositik aktivitelerini artırması sayılabilir.
– İshal ve kabızlığı önlenmesi: Bifidobakteriler tarafından üretilen organik asitlerin bağırsağın peristaltik hareketini teşvik ettiği ve normal bağırsak hareketine yardımcı olduğu sanılmaktadır. Ayrıca, yapılan bir çalışmada, kabızlık çeken hastaların, Bifidobakteri içeren süt ve ürünlerini tüketmeleri durumunda bağırsak hareketinde bir iyileşme olduğu ve dışkıda su miktarının arttığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte, antibiyotik tedavisi bağırsak florasında değişiklere yol açar. Bunun sonucu sindirim ve emilim işlevleri bozularak karın ağrısı ve ishal ortaya çıkar. Bağırsak mikroflorasında bulunan bazı faydalı mikroorganizmanın ölmesi, zararlı mikroorganizmaların baskın hale gelmesiyle sonuçlanır. Antibiyotik ile ilişkili ishalde genellikle Clostridium difficile’in aşırı çoğalması söz konusudur. C. difficile gastrointestinal sistemin en yaygın nosokomiyal patojenidir. Bakterinin ürettiği toksin A ve B, kolonda mukozal inflamasyon sonucu diyareye neden olmaktadır. Ayrıca, endüstrileşmiş toplumlarda rotavirus başlıca akut ishal nedenidir. Yapılan araştırmalarda Bifidobakterilerin Clostridium’ları ve toksinini inhibe edebildiği gözlenmiştir. Antibiyotik ile ilişkili ishal tedavisinde etkinliği saptanmış mikroorganizmalar Lactobacillus acidophilus, L. plantarum, L. casei, ve Saccharomyces boulardii’dir.
Akut viral ishallerde probiyotiklerin bozulan bağırsak florasının iyileştirilmesi yönündeki etkinliği bildirilmiştir. Etkinliği saptanan suşlar arasında L. rhamnosus GG, Lactobacillus reuteri, Lactobacillus casei ve Bifidobacterium lactis sayılabilir.
– Antimikrobiyal etkileri: Antimikrobiyal maddeler, mikroorganizma gelişimini engelleyen, biyolojik kökenli, ikincil metabolitlerdir. Mikroorganizmanın çoğalmasını engelleyici yani “fungustatik” veya “bakteriyostatik” etkile olabildiği gibi; mikroorganizmanın ölümüne sebebiyet veren “fungisit” veya “bakterisit” özellikte de olabilirler. Bunlar mikroorganizmalar tarafından üretilen, düşük moleküler ağırlıklı, organik doğal ürünlerdir. Bifidobakteriler tarafından üretilen bakteriyosinler, antimikrobiyal maddeler arasındadır. Yapılan bir çalışmada, bifidin ve bifidosin olarak adlandırılan bakteriyosinlerin, sırasıyla B. bifidum 1452 NCDO ve B. bifidum 1454 NCFB suşları tarafından üretildiği ve bunların Micrococcus, Listeria, Staphylococcus, Bacillus, Leuconostoc, Lactobacillus, Enterecoccus gibi bazı bakterilere karşı antimikrobiyal etki gösterdikleri belirlenmiştir.
Probiyotik mikroorganizmaların yukarıda belirtilen direk etkileri yanında dolaylı etkileri de vardır. Bunlar başlıklar halinde şöyle sıralanabilir: Bağışıklık salgılama etkisi, kolonizasyon direnci (intestinal sistemin patojenler için uygun olmayan koşullara değişimi) (pH, kısa zincirli yağ asitleri ve bakteriyosinler) oluşturma, toksin bağlama bölgelerinde yapısal değişim sağlama, intestinal flora populasyonları üzerindeki etki, bağırsak mukozasında agregasyon oluşturarak patojenlerin tutunmasını önlemek, intestinal müsin üretimini düzenleyerek patojenlerin epitel hücrelere bağlanmasını engellemek.
–Böbrek rahatsızlıklarını giderme: Bifidobakteriler’in, aşağıda sıralanan faktörlere bağlı olarak böbrek rahatsızlıklarını iyileştirme ve kan amonyak düzeyini azalttıkları bilinmektedir.
(i) Bifidobakteriler tarafından amonyağın bir azot kaynağı olarak kullanılması,
(ii) amonyak ve amin üreten bakterilerin gelişiminin önlenmesi,
(iii) Bifidobakteriler tarafından üretilen organik asitlerin bağırsak pH’sını düşürmesi dolayısıyla iyonik koşulların oluşması ve amonyak düzeyinin azalması,
(iv) Bifidobakterilerin, alifatik aminler, hidrojen sülfit veya nitritler oluşturamaması.
– Alerji reaksiyonlarının azaltılması: Probiyotikler, antijen etkiye sahip maddelerin dolaşım sistemine geçişinin engellemesi yanında iltihap önleyici sitokinlerin üretimini teşvik ederek alerjik reaksiyonları baskılayıcı etkiye sahiptir.
– Kan lipitleri ve kalp hastalıkları üzerine etkileri: Kan lipitlerinin düşürülmesi ve kalp hastalığı riskinin azaltılmasında rol oynadıkları düşünülmektedir. Yapılan bazı araştırmalarda, Lactobacillus veya Bifidobacterium türlerini içeren probiyotik ürünlerin safra tuzları varlığında kandaki yüksek kolesterol seviyelerini azalttığı ortaya konmuştur. Probiyotikler, kolesterolün bakteri hücresi içinde asimilasyonunu sağlaması, safra tuzu hidrolaz enzim aktivitesi ile safra tuzlarının atılımını artırması ve antioksidasyon etkileri sebebiyle kalp hastalıklarına olumlu etkiye sahiptir.
–Laktoz kullanımının iyileşmesi: Laktoz intoleransı, ince bağırsağında laktozu parçalayan enzimin yeterli seviyede olmadığı kişilerde görülen ve sonuçta karın ağrısı, kramp ve ishale neden olan bir hastalıktır. Bifidobakteriler laktozu parçalayan β-galaktozidaz enzimini salgıladıklarından dolayı laktozun sindirilmesi, parçalanması mümkün olabilmektedir.
–Protein metabolizmasının iyileşmesi: Fosfoprotein fosfataz aktivitesine sahip olmaları nedeniyle Bifidobakteriler, sütte bulunan α-kazeini parçalayarak süt proteinlerinin absorbsiyonuna katkıda bulunurlar.
–Vitamin metabolizmasının iyileştirilmesi: Yaşa bağlı olarak sağlıklı insanların bağırsak sisteminde baskın olarak bulunan Bifidobakteriler, B1, B2, B6, B12 vitaminleri ve ayrıca nikotinik asit ve folik asit üretmektedirler.
Probiyotik Mikroorganizmaların Vücuda Alınması
Probiyotik mikroorganizmalar üç temel kaynaktan sağlanmaktadır. Bunlar:
1. Bazı fermente gıdalar,
2. Probiyotik mikroorganizma eklenmiş gıdalar (meyve suları, çikolata, et ürünleri vb),
3. Canlı probiyotik bakteriler ile hazırlanan takviye edici gıdalardır.
Probiyotik içeren fermente ürünlere örnek olarak geleneksel ürünlerimizden; yoğurt, ayran, kefir, boza, tarhana, turşu vb verilebilir.
Probiyotik takviyeler piyasada kapsül, tablet ve toz halde saşe formunda bulunmaktadırlar. Kullanım dozajları ürüne göre farklılık gösterir. Bununla birlikte, yetişkinler için önerilen günlük kullanım dozu, 5-10 milyar adet koloni oluşturan birim (kob) arasındadır. Bunlar canlı hücrelerin monokültür veya karışık kültürü halinde olabilir. Birden fazla tür veya suştan oluşan probiyotik preparatlar, sinerjik etkili olduğu için daha yararlıdırlar.
Probiyotikler hemen etki göstermezler. Etkilerini görebilmek için en az 2 hafta düzenli olarak kullanılması gereklidir. Antibiyotikler ile probiyotikler aynı anda kullanılmamalı, aralarında en az 2 saat fark olmalıdır.
Probiyotik alan bazı kişilerde geçici olarak ilk birkaç gün ishalimsi gevşek dışkı sorunu yaşanabilir. Yemeğin sonunda probiyotik almak bu belirtileri azaltmaya yardımcı olabilir.
Takviye ya da besinler yoluyla alınabilen probiyotiklerin vücudumuzdaki etkilerinin görülebilmesi için her gün düzenli olarak tüketilmesi gerekiyor.
Probiyotiklere besin sağlayan prebiyotik ürünlerin tüketimi de önem arz etmektedir. Bunun için yer elması, soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, hindiba, keten tohumu, arpa ve yulaf ile prebiyotik içeren probiyotik gıda takviyelerinin günlük diyetimizde yer alması gerekmektedir.
Sonuç
Yapılan çeşitli araştırmalar, probiyotiklerin farklı nedenlere bağlı bağırsak rahatsızlıkları, Helicobacter pylori kaynaklı rahatsızlıklar, mide ve böbrek rahatsızlıkları, laktoz intoleransı, kolon kanseri, alerjik reaksiyonlar ve yüksek kolesterol seviyeleri gibi çeşitli rahatsızlıklar üzerinde iyileştirici etkilere sahip olduklarını, karaciğeri koruduğunu, gıdalarla alınan alerjenlerle savaşarak zararlı maddeleri temizlediğini ortaya koymuştur.
Özet olarak, probiyotiklerin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımız için oldukça önemli fonksiyonları vardır. Probiyotikler, bağırsak sistemini düzenlemeye, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Bağırsak duvarını güçlendirir, kanser riskini azaltır, kalp ve böbrek hastalıklarına karşı koruyucu görev üstlenir. Probiyotik mikroorganizmaların, sindirim sisteminden kilo kontrolüne, insülin direncinden karbonhidrat emilimine kadar vücudumuz için birçok faydası vardır. Kısaca probiyotikler, iyi hal ve sağlığı geliştirici, hastalık riskini azaltıcı potansiyel etkiye sahip mikroorganizmalardır. Yapılan çeşitli çalışmalar, probiyotiklerin bu yararlı etkilerinin ancak bağırsak sisteminde nispeten yüksek sayıda bulunduklarında ortaya çıktığını tespit etmiştir.
Probiyotiklerin bağırsaktaki koruyucu etkisinin devam edebilmesi için, probiyotik mikroorganizma içeren fermente ürünler ile takviye edici gıdalar sürekli ve düzenli olarak tüketilmelidir.
Hipokrat’a atfedilen, “Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun artakalan kısmı da hastadır.” sözü gereğince; bağırsaklarımızın sağlıklı kalabilmesi önem arz etmektedir. Bunun için, vücudumuzun ikinci beyni olarak da adlandırılan bağırsak sistemi için probiyotik ve prebiyotiklerin günlük diyetimizde mutlaka yeterli miktarda yer alması gerekmektedir.
Probiyotik ürünler üzerine yapılan çeşitli çalışmalar sonucunda her probiyotik ürünün istenilen düzeyde canlı bakteri içermediği ve bu bakterilerin probiyotikler için gerekli özelliklerin hepsine birden sahip olmadığı gözlenmiştir. Beslenmemizde probiyotik alımında bu faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Kaynaklar
Alp, G. ve Aslım, B., 2009. İnsan bağırsak sisteminde probiyotik olarak Bifidobakterilerin önemi. Anadolu Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi, Cilt/Vol.:10-Sayı/No: 2 : 343-354
Doğan, M., 2011. Probiyotik bakterilerin etki mekanizması. ABMYO Dergisi. 21, (98-102).
Fuller, R. 1998. Probiotics in man and animals. Journal of Applied Bacteriology 66, 365-383
Işıdan, H., 2009. Probiyotikler. SÜMAE YUNUS Araştırma Bülteni, 9:1, Mart 2009
Tunçil, S., 2022. Fonksiyonel Gıdalar. Probiyotik ve Prebiyotikler. NEÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Ders Notu.
Ceylan, N., ve Alıç, H., 2012. Bağırsak Mikroflorası ve Probiyotikler. Türk Bilimsel Derlemeler